29 Eylül 2008 Pazartesi

Bindik bir alamete gidiyoz kıyamete!



Tribünü, yönetimi, futbolcusu, teknik direktörü ile kötü bir başlangıç yaptık bu sezona. Umarım bu sorunlar bir an önce aşılır da hafızalarımızdan silinir. İlerde kimseye anlatmak istemeyeceğimiz sezonlardan biri daha karşımızda. Çocukluğumuzda bu anları çok görmüştük ama bu seferki daha bir başka sanki göz göre yapılıyormuş gibi. Benzetme ne kadar doğru olur bilmiyorum ama Tanjeviç'in ilk sezonu gibi. Aydın Örs'un olaylı gidişinden sonra takıma gelen tanjeviç ilk zamanlarında bolca eleştiri görmüştü, aynı zamanda yönetimde. Ama bir şekilde taşlar yerine oturdu ve takım hedeflerine ulaştı. Mirsad'ı deivid olarak düşünürsek belki aynı şeyi futbol takımı içinde hayal edebiliriz.

Şuan gelen durumda bir başka sorunda küstürülmek üzere olan ve sınıf olarak ikiye ayrılan bir taraftar profili var. Tribünde bunu hissetmeye başladım bende. Bazılarının bakışlarında çok farklı şeyler yakalıyorum. Umarım korkulan şeyler olmaz.

Şuan taraftarı ve yönetimi ile bir birleşme ve kıvılcımın yakılma zamanı. Taraftarlar toplansın samandıraya gidilsin, futbolculara baklava verilsin, siz yeter ki oynayın biz hep burdayız denilsin. Aziz yıldırıma ziyarete gidilsin, taraftar atkıları arkasında açılsın, eller öpülsün. Biz her kademesi ile bir birliğiz denilsin. Bunu yapmak bu kadar zormu allah aşkına??

Gururları veya üzerinde taşınabilecek ne varsa bir kenara bırakılsın. Hep beraber ele güne bunu göstermenin tam zamanı şuan, yoksa gitgide kötüye gidecek herşey. Takımı ve hocayı bu gibi durumlarda yalnız bırakmamak lazım. GFB, yönetimi bir büyüğü olarak görsün ve ziyaretine gitsin...

Böyle şeyler her aile içinde olur, sorunlar karşılıklı anlayış ile çözülür. Herkes kendi koltuğundan salladıkça çözümlere ulaşılamaz.

26 Eylül 2008 Cuma

İstanbul Trafiği!


Hergün Acıbadem - Maslak arası yol tepen birisi için, hatırlatılması en kötü şeylerden birisi. Sabah gelişlerinde normal halinde seyir sürse de, akşamları aldığı korkunç durum beni ve milyon! tane insanı bıktırdı artık. Olur da birgün Trafikte bekleyen insanlar topyekün çıldırıp, Belediye binasına zombi misali yürürlerse şaşmamak lazım. Şahsen, Maslak'tan 4. levent'e gelene kadar çektiğim çileyi hiç kimseye anlatamam. İnsan o kalabalığın içinde boğuluyor. Dur kalk yapmaktan tüm beyin fonksiyonları alarm veriyor. Sabaha kadar bunu yazabilirim sanırım... O yüzden, Trafiği bu hale getiren plansızlığın, eğitimsizliğin allah belasını versin!

22 Eylül 2008 Pazartesi

"MİM"

Ezca Deposu mimleyene kadar çok yabancısı olduğum bir olay olduğunu itiraf edeyim. Böyle, Titan saadet zinciri gibi birşey olduğu konusunda süphelerim var!. Uzun süre yazmayınca uyarı aldığımıda söyleyim, belki bu sebeple üstümdeki ağırlıkta kalkmış olur, inşallah.

Bu "mim" olayında bazı sorular var ve bunları cevaplıyorsunuz, sonrada kime sormak istersen onuda yazının sonunda mimliyorsun. Eğlenceli duruyor. Sorular gelsin.

1-blog yazmaya ilk ne zaman başladın?

Nisan 2007 tarihinde, şuan pek uğramadığım ama içeriği hakkında materyal toplamaya devam ettiğim "reklamcılık" temalı bloğumda başladım. Sonrasında ise takip ettiğim futbol bloglarına özenerek, Kaptan Orta Kapı! isimli, benim için çok özel olan bu bloğu açtım. Adının hikayesi ise, Levent - Maslak arasında çalışan bir İETT otobüsünde orta kapının açılmaması sonucu, insanların sanki bir halk kahramanı çağırıyormuş edasında bağırmaları idi.

2-blog yazısı konularının belli bir çizgide olmasına özen gösteriyor musun?

Özen gösteriyorum evet. İnce eleyip sık dokuyorum, alttan girip, üstten çıkıyorum. bilmem oluyormu?

3-blog yazmayı ne kadar sürdüreceksin?

Benim için çok hassas bir nokta bu. Takip ettiğim bloglara bakınca benim gördüklerimden çok daha iyilerini gördüklerini görüyorum. Onların yanında fazlasıyla pasif kaldığımıda düşünmekteyim. Eğer hakkıyla bu işi yapamadığımı farkedersem bırakırım. Şu zamanlarda da fena halde düşmüş durumdayım. Ayrıca anlamsız bir şekilde yazım hatası yapıyorum=)

4-blog yazmak senin için eğlenceli bir uğraşken,şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?

Bir ara olmuştu. Gelen yorumlar yüzünden " Birşeyler yapmalıyım, müşteri memnuniyeti ulan" diye söylendiğim dakikalar oldu evet. Ama Fenerbahçeli zoru sever!

5-blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor musun?

Maalesef etmiyorum. ama hergün onu düşünüyorum. Tribünde, deplasmanda duyamadığım şeyleri, dışında olduğum olayları öğrenmek için daha da irkiliyorum. Ama herşeyide buraya yazamıyorum. Belki budur feragat ettiğim.

Gelelim işin daha eğlenceli kısmına. Şimdi birilerini mimlemem gerekiyor. Bu seçimlerimi beni takip ettiğimi bildiğim insanlara yapacağım. İlk isim, Futbol Damia, ikincisi ise bloğuna pek uygun kaçmayabilir ama Efsana Maraton, diyorum. Hayırlısı olsun.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Genel Bakış

Pazar sabahı 04:00 gibi istanbula geldiğimizde, hala farkında değildim yenildiğimizin. Ertesi gün olupta haberleri okumaya başlayınca iyice dank etmişti. O saate kadar tribün konusuna kilitlenip kalmıştım, keza hala aynı boyuttayım. Maç içinde spontane gelişen olayların tadı damağımda kalmadı değil. Tabi aradan 4 gün geçmiş, bu akşam Şampiyonlar liginin ilk maçına çıkıyoruz, pazartesi günü Basri Dilimliyi anmışız ve haberini vereceğim Galataspor, Sultançiftliğini 3 golle yenmiş. Yani bu 4 gün içinde kaçırdığım haberler ile bloğa motive olamadığımdan şuan herşeyi detayları ile yazamıyorum. Sanırım, bloggerların sorumluluk anlayışı gerçekten çok kuvvetli. Tabi yapabilen için.

Blogger demişken, zamanında yapılması için blog sahiplerine mail attığım, "Blogger buluşması"nı yakın bir tarihte yapalım. Önümüzde Gençlerbirliği maçı var şimdi 4 gün içinde böyle bir organizasyon ayarlaması zor olabileceğinden 6. Hafta Kayserispor maçı öncesine organizasyon ayarlayacağım.

Grup ck açıklaması için, Efsane Maraton.
Basri Dilimli yazısı için, Ariel Ortega.
Galataspor maçının yazısı için, Yerel Futbol.

13 Eylül 2008 Cumartesi

Ankara Yolları

Çok tanıdık gelir adama bu yollar. Kafan bazen güzeldir bazen normal. ama Ankara özeldir Fenerbahçe tribünleri için. Hep derler "Ankara deplasman sayılmaz" diye. Eğer Ankaragücü maçı ise sayılır evet! Ankaragücü maçlarını yaşamış biri olarak sayılır diyorum. Ama diğerleri için söyleyemem.

Gecenin 3'ü olmuş ve ben bu uykulu gözlerim ile deplasman öncesi bir yazı yazayım dedim. Ecza Deposu'da bizim evde uyumakta şuan. Sabah aynı otobüsteyiz onunla.

Neyse efenim. Uyku başa vurmadan hayırlı bir Hacettepe maçı diliyorum tüm Camiamıza.

9 Eylül 2008 Salı

Bank Asya 1.lig


Süper lig'den daha zengin bir lig olduğunu düşünüyorum. Takımların çeşitliliği, Tribünlerinin süper lig'den pek de farklı olmayan doluluk oranı, İstanbul semtleri, genç oyuncuların fazlalığı... Bunlar bu lig için uzayıp gidecek birkaç güzel cümleden bazıları. Süper Lig'in kalitesiz olduğunu ima etmiyorum, lakin seyir zevki açısından Bank Asya 1.Lig'in Süper ligin altında olduğunu düşünmüyorum.

Geçen pazar Kartalspor - Samsunspor maçına gittik. Bu sene hedefimiz Futbol hacısı olabilmek olduğundan, sezonlar başlamadan fikstürleri elimize almıştık. Bank Asya ligiyle beraber 2.lig ve İstanbul süper amatör gruplarının da fikstürlerini temin ettik. Ondan sonra planlar yapılmaya başlandı. Cumartesi günü Süper Amatör 4.grupta Oynanması gereken Sultançiftliği - Galata maçına da gidecektin, lakin 1 hafta ertelendi amatör ligler. Bu haftada ankaraya gideceğimiz için Süper Amatörün ilk haftasını kaçırmak zorunda kalıyoruz. Olsun. Neden bu maç diye soracak olursanız; Galata babamızın semtidir, biz gençlerden destek beklediği bir süreçte artık. O yüzden Bu sezon blogda bol bol Galata Spor haberi de duyabileceksiniz.


Neyse, Kartalspor maçına dönmek gerekirse, Kartalspor'un pek fazla baskıcı oynamadan kazandığı bir maç oldu. Samsunspor Geçen haftadan kalan yüksek performansı ile sahada daha diri gözüküyordu. Ortasaha organizasyonları başarılıydı ancak forvetleri buldukları şansları değerlendiremedi. Forvetlerinde de Eski Galatasaraylı Serkan vardı. Bir zamanların 2. Tanju diye lanse edilen insanı. Pazar günü hiçbir varlık gösteremeden, 80 dk. da oyundan çıkmak zorunda kaldı. Çıkarken de hocasına tavır da yaptı ya, o ayrı bir konu olsun.

Değinmek istediğim bir konuda Kartalspor tribünleri. Bir kere stat, yapısı itibari ile epey rahatsız edici. Hiçbir tribün birbirine benzemiyor. Bunun üstüne rakip takım seyircisine ayrılan yer, maraton diye tabir edilen nokta. 1 bin kişi alıyordur sanırım orası.

Kapalı grup olarak ikiye bölünmüş. Maratona göre sol tarafta bulunan yerde, alaçayırlı tayfası, sağ tarafında ise, sol kökenli boranlar konuşlanmış. Eski açık oturarak maç seyredenlerin kuytu köşesi iken, yeni açıkta bulunan kitle bir hayli rahatsız geldi gözüme. (yönetime tavır koymalar falan) Neyse, bu gruplar kesinlikle birbirlerini dinlemiyorlar, Alaçayırlıların başlattığı tezahürata yeni açık girmiyor, yeni açığın başlattığı tezahürata ise alaçayırlılar girmiyor. Bir ara kapalının sağındaki Boranlar ile Yeni açık "dale Kartal" (acı verici dimi) yapmaya başladılar. Bu paslaşmayı gören Alaçayırlılar ise(iki grubun ortasında kalan kapalı sol tarafı) Aralarına girerek iki sesinde kaybolmasını sağladılar. Epey ilginç bir durumdu.


Söylemek istediğim bir konu daha var. Amatör futbol ve Semt takımlarını takip etmesi, zevkli bir şey gibi görünüyor. Maçın bir anında defanstan seken top, tribünlerin arkasında bulunan binanın camını kırınca, nasıl bir samimiyetin içinde olduğumu o an anladım. Darısı diğer haftaların başına...


Takip edebileceğim takımlar ise şunlar, (bunlara daha da eklenebilir)

Kartalspor
Kasımpaşa
Galata
Üsküdar Anadolu
Güngören Belediye(zorlayabilir)
Maltepe
Eyüpspor
Sarıyer(zorlayabilir)
Zeytinburnu(çılgın sedatın hatrına=)


Devamı ise sonradan şekillenebilir.

1 Eylül 2008 Pazartesi

Fenerbahçe & İ.B.B.


Maç öncesinde,
Hafta içi oynanan Partizan maçının morali ile sahaya çıkacak bir Fenerbahçe.
Bir önceki maçta yaşanan sıkıntıların devamını bekleyen bir Maraton üst kitlesi vardı.

Takımı konuşmak gerekirse;

Dengeler eşitken, bol pozisyonlara girildiğini söyleyebilirim. İ.B.B. dinç bir takım, mücadelesi var ama hücum organizasyonları konusunda fazla bireysel ataklardan ibaret kaldılar cumartesi akşamı. Tribünde bağırırken, maçı detaylı bir şekilde seyredemedik. Ama tekrarlardan seyrettiğim kadarı ile kırmızı kartların tartışılır tarafları olduğunu belirtebilirim. Ayrıca gökhanın gördüğü sarı kart ne kadar gereksiz ise, Luganoya'ya yapılan faul'de kendini sağa sola savurmasıda üzücü bir durum oluşturdu. Adam'ın gelişi kontrolsuz tamam ama temasın o kadar şiddetli olmadığını görür gibi olduk sanki.

Ertesi gün aldığım gazetelerin bazılarında okuduğum şeyler, bana tekrardan Fenerbahçe medyasının olmadığını, bu konuda geçmişten gelen bir ezikliğin süregelip, tek amaçlarının bunun üzerinden prim yapmak olduğunu belirteyim. Ya ben çok paranoyak oldum ve her detaydan kıl kapmaya başladım. Ya da Şeytan, gerçekten ayrıntılarda gizli.

Bulunduğum blok, A blok. Geçen senenin son maçlarından kitlesi ve enerjisi artan bir tribün oluşmaya başladı orada. Geçen senelerden varlığını sürdüren grupların kitlesini arttırması ve B blok üsttün bağıran bir kitle tarafın oluşması, üstüne de E bloktan gelen misafirlerimizin olması (bence çok güzel oldu) Cumartesi günü Telsim ile birlikte sesin güzel çıkmasını sağladı. Ayrıca bu blok ile bir detay daha verecek olursam; Yanın da bulunan duvarın, sesin akustiğini iyi bir şekilde etkilediğini söyleyeyim.

Koridorlardaki "yarma" tipli, turuncu yelekli azmanların nefes alış verişleri bu maçta da sürdü maalesef. O insanların burada bu kadar fazla bulunması ve herhangibir olaya karşı devamlı tetikte bekleyip, sağ sola yandan yandan bakışlarını fırlatmaları, orada bulunan herkesi rahatsız ediyor. Münferit olarak gelen bir taraftar bile bu insanlardan rahatsız. Hele ki girişte bulunan turnikelerin ortasına saksı gibi konmuş ve sağından solundan geçen insanlara çenesine kadar inen bıyıkları ile verdiği pozlarıyla beni uzun süre güldüren bir şahsiyet var ki... Tam eğlencelik!

Umarım, herşey yakın bir zamanda düzelir. Bu taraftar acılarını çekeli yıllar olmuş, yaşadığı acılar ile bu takıma gönülden bağlanmış insanlara yeni yeni acılar ile tanıştırmak zor birşey olsa gerek!