28 Ağustos 2008 Perşembe

Fenerbahçe - Partizan ve Maraton sorunsalı.

Gaziantepspor maçının etkisi ile, pek karamsar bakmıştık maça. Üstüne eklenen tribün sorunları vardı birde. Böyle bir ortamda çarşamba günü akşamına başlamıştık. Gerginlik, taraftarın olduğu heryerde dolanıyordu. Kızıltoprak, salı pazarı, yoğurtçu... her yerde aynı şeyler konuşuluyordu. Hal böyle olunca, bünye kendini rahatsız hissediyor.

Oynanan futbol konusunda pek ahkam kesebilecek durumda olmadığım için, sadece hakettiğimiz yere çıktığımızı ve takımın bünyesinde bulunan oyunculara, teknik ekibe sonuna kadar güvendiğimi belirteyim. ( Orada olmamıza rağmen, adam akıllı seyredemedik.)

Taraftarın maçını izlemek ve güzel bir gün yaşamak için gittiği, Orada kurduğu arkadaşlıklar ile hayatına anlam kattığı, Çocukluk aşkı olup her zaman bünyesinde bulunmanın hayalini kurduğu, takımını desteklediği, Futbolu seven insanların buluşma noktası, Hayatı Fenerbahçe olanların Mabedi, Her haftanın başında takımını özleyen insanların bulunduğu, Yenilse bile desteğini kesmeyenlerin sesinin duyulduğu, o duvarların içinde yaşanılan güzel anıları, hayatları boyunca unutmayan insanların nefes aldığı, tüm fenerbahçelilerin orada olmak istediği ve bizim için kutsal olan bir yerde; Niçin, orada bulunma amacı belli olmayan mavi yelekli "Organize Suçlar Polisi"ni görüyoruz? Niçin, hangi siyasi parti liderinin, Çakma beyoğlu gazinolarından fırlamış korumalarını görüyoruz? O kocaman ayıcıklar ile çıkabilecek bir kavga sırasında, organize suçlar birilerini toplayacak ve kafasını eze eze adam mı edecekti? Neyin terbiyesi bu?, Neyin güvenliği?

* Pankart asılamayan bir tribüne.
* Girişi ve çıkışında eziyet çekilen gişelere.
* Merdiven aralarında bulunan ve yolun yarısını kapatıp, geçişleri zorlayan cam bölmelere.
* Tribünün içinde bulunan bir bloğa, anlamsız yere özel yer muamelesi yapıp, insanları bileklik ile fişleyebilecek cesareti gösteren yönetime.
* İnsanları belirgin bir derecede sınıf ayrımcılığına götüren, forum diyaloglarına.
* Tribün grupları içinde varolan dostluğun bir türlü aktif bir şekilde değerlendirilememesine.

İsyan ediyorum!

Çoğunluğumuzun içinde bulunduğu ve yaşamaktan zevk aldığı Tribün kültürünü, kaybetmemek için direnmeliyiz.

Hiç yorum yok: