Gözlerimi her kapattığımda tribünde cinnet geçiren insanları görüyorum.
Vakur durulması gerektiği söyleniyor, yapamıyorum. Kuru ajitasyon? Değil benimki.
Denizli böyle olmamıştı. Bu kadar yaralamamıştı. Deprem zamanı yaşamıştım bunu, oturduğum yerden devamlı avizeye bakardım, acaba sallanıyormuyuz diye. Şiddetli yaşamıştım. Geçti bi süre sonra tabi. Bu da geçecek elbet ama şuan yaşadıklarım bana acı veriyor. Acı veren ise, ne kaybedilen şampiyonluk, ne de kimin yaptığı umurumda olmayan o anons. Bana acı veren gördüğüm manzaraydı. Yıkma dökme değil bu manzara, dalgalanmadan dolayı cinnet geçiren insanlardı beni bozan.
Hayatıma nasıl sokmuşsam bu renkleri, nasıl psikolojimi böylesine esir etmişsem artık bu yaşadıklarım havadaymışsım hissi veriyor.
-
Acısı, öncesinden belliydi benim için ama. Sarışın abim, o gün bana hiç gülmüyordu. Kızıyordu hep. Gerilimliydi. Maça olan tüm enerjimi, onun gülmeyen yüzü almıştı.
Neden gülmüyordu? O hep çakır olan keyfinin yok oluşu o gün beni çok etkiledi. Belki de ondan böyle oldum şuan. Belki cinnet geçiren insanlar, onun yansımasıydı. Gözüme giren.
Bu bir kişisel serzeniş oldu ama kendi özümü düşünürsem, yazmam gerekiyordu.
Birde şu var, bu renkler yenilince veya üzüntü yaşatınca hayatımdaki sorunlarımı daha şiddetli yaşıyorum. Eylül ayı bana fırsat olacak diye plan yaparken, şimdi eylül çok karanlık gözüküyor bana. Sebebi, bir şampiyonluk mu diyorum? o çıkıyor hep.
Lütfen bundan sonra daha az acı ver bana.
Ve sen sarışın abim, hep gül. N'olur gül.